08 Ocak 2011

Çelişki

Çağımız teknoloji çağı! İletişim çağı, internet çağı. Düşünsenize kimi, neyi istersem saniyesinde evime davet edebiliyorum.  Yaşasın!
Sonuna kadar sömürebiliyorum herşeyi; bilgi, müzik , film... Ne
olursa, üstelik bununla da kalmıyorum;  anında, tanıdığım tanımadığım
herkesle paylaşabiliyorum herşeyi; ve tüm bunları 1 dakika içinde
gerçekleştirebiliyorum. Sosyal paylaşım siteleri sağolsun bir çok
yazar, müzisyen, ressam, dergi, yönetmen ile tanıştım. Bu gerçekten
benim adıma muhteşem oldu. Ha bir de şu var, ne istersem yanımda
taşıyabiliyorum! Pantolon cebime bile sığışabilen, hatta kolye ucu
olarak bile kullanabileceğim boyutlarda usb sticklerim tıka basa dolu
artık! Filmler var içlerinde çoğunlukla, albümler var, bir de şimdi
son moda kitaplar var. Bunları da arkadaşlarımla bir saniye içinde
paylaşabiliyorum. Müziğim zaten hep yanımda hatta kulağımda; ipodum
tüm arşivimi içine alabilecek kapasitede. Müzisyenlerin,
Prodüktörlerin aylarca uğraşıp yarattıkları eseri 1 saniyede avuç içi
kadar olan aygıtıma atıp heryere taşıyorum, onlar her an yanımda
artık. Muhteşem, hatta büyülü.  Gerçekten büyülü bir mucize oldu  ve
teknoloji hızla gelişti, ama böylece hayatım da tamamen değişti!
Bir hikaye dinlemiştim zamanında tam hatırlayamıyorum ayrıntıları ama
özetle şöyleydi;
Bir adam dağın tepesinde kayaya oturmuş ve uzaklara dalmış bir
kızılderili görmüş. Bir müddet uzaktan seyretmiş kızılderiliyi sonra
dayanamamış gitmiş yanına sormuş: " Burada oturmuş napıyorsun?"
Kızılderili cevap vermiş : "Çok hızlı ilerledim ruhumun bana
yetişmesini bekliyorum, ruhum geride kaldı."
Benim de ruhum tüm bu hıza yetişemiyor gibi sanki. Mesela artık
sabırsızım, evet öyleyim, açmak istediğim bir sayfa ya da izlemek
istediğim video bir türlü yüklenmediğinde delirebiliyorum. Bu arada;
bir türlü yüklenmiyor bu diye söylenmeye başladığımda  o "bir türlü"
ile kastedilen  zaman 2 dakika bile değil çoğu zaman. Bir "Hemen
olsun!" durumum oluştu, hemen olmazsa canım gerçekten sıkılıyor.
Hızlı, her şey çok hızlı ve ben de bu hızı her an hayatımda arar
oldum, bağımlılık gibi, yavaşlık kabulum değil çoğu zaman.  Bazen
televizyonda rastlıyorum,"  Bu program epilepsi hastası insanlar için
sakıncalıdır"  diye uyarıyorlar! O kadar hızlı görüntü değişimi var ki
hastalığı tetikliyor. Yorucu buluyorum tüm bunları çoğu zaman.
Yavaşlayabilmek istiyorum.

Bu iletişim çağı denilen çağ daha çok iletişimsizlik çağı gibi geliyor
bana artık. Behic Ak' ın yazdigi "Tek Kişilik Şehir" isimli bir oyunu vardi;
tam da o oyun gibi olmaya basladi günümüz sanki. Çok güzel bir oyundur
bu arada, gelecekte geçer ve tek kişilik olan bir şehri anlatır her
sey tek kişiliktir, parkataki banklar bile; kimse kimseyle buluşmaz
hatta konuşmaz bu şehirde. Şimdi de nerdeyse böyle degil mi? Mesela
benim oturduğum daire tek kişilik bir daire. Minicik; iki kişi burada
keyifle yaşayamaz o kesin. Sürekli birbirlerine çarparlar, her anlamda. Benim gibi
minik evlerde oturan çok fazla tanıdığım var, anlaşılan artık studyo tipi daireler
moda; tek kişilik hayatlar moda oldu denebilir herhalde. Cafelerdeki
masalar mesela, tamam iki sandalye var ama masa o kadar minik ki iki
kişi orada ayni anda yemek yiyemez kesinlikle, sığılması bir hayli zor
oluyor gerçekten. Cafe sahiplerine sorarsanız daha fazla müşteriye
hizmet vermek için diyorlar. Tabi her gelen yalnız geliyor genelde bir
kişi dört kişilik masa kaplamasın!
 Şehir kalabalıklaştıkça tek kişilik yaşamlar da artıyor. Şehir
büyüdükçe yalnızlıklar artıyor. Sokaklar insan dolu ama nerdeyse
hepsinde bir kulaklık var ben dahil, dış dünyanın sesinden kaçarcasına
müziğime sığınıyor gibi.Kimseyi duymak istemiyor gibi, iletişimden
kaçınıyor gibi.
Bir de paylaşım kavramı biraz değişti, artık paylaşmak; usb
sticklerimizle birbirimize bilgi, film, müzik vs taşımak oldu. Yani ;
" Bu filmi mutlaka izlemeliyiz!"'in yerini "bu filmi mutlaka
izlemelisin!" aldı.
Eskiden toplaşıp izlerdik filmeleri şimdi koltuğumuza tek başımıza
gömülüp seyrediyoruz o filmleri. Anlatmıyoruz da artık, fragmanları
yolluyoruz birbirimize. Bilmiyorum ama tüm bunlar bir yandan
büyülerken beni bir yandan da korkutuyor. Çünkü artık bir araya
geldiğimiz de buluştuğumuzda da ellerimizde cep telefonlarımızla
internetteyiz. Sanki artık karşımızdaki "gerçek" olan ile iletişimimiz
bir yere kadar ama "sanal dünya"  ile iletişimimiz sonsuz. Çelişkili
olan bu çağda ruhumun yorulması normal herhalde? Ben en iyisi mi
müziğimle sokaklara atayım kendimi, biraz deniz havası iyi gelir, fonda
da ne çalsın.....? Neyse oradayken karar veririm artık.

4 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Ne güzel anlatmışsınız bilgisayar çağını.
    Bu yazdıklarınız korkumu depreştirdi bir anda...
    Herşey artık bilgisayar diliyle 1-0 mantığında. Evet beyinlerimiz dolup dolup taşıyor bilgiden. Peki kalbimiz kalbimiz ne durumda. Kendimi yine de şanslı hissediyorum. Neden mi?
    Çocukluğumda komşuculuğu, bayramlarda mendil almayı yaşamış bir kuşağım... Ya da ortaokuldayken "meydan larousse, ana britannica" karıştırarak ödevler hazırlayan bir kuşak...Yeni nesil hatta küçük kızım için üzülüyorum. Evet bir saniyede ödevlerini bulacaklar. Dünyanın öteki ucundaki arkadaşı ile görüntülü görüşecekler. Kimbilir ışınlanacaklar.. Peki kalpler ne olacak. Kalpleri kim ısıtacak. Onun içinde program yazılacak mı?

    Sevgi ve Saygılarımla
    Rüya Türkkahrmanı

    YanıtlaSil
  3. Kalbi ısıtacak bir program yazılabilirse hemen yazılsın tüm kalplerin ısıltılmaya ihtiyacı var her an :) Teşekkür ederim yorumunuz için... sevgiyle.

    YanıtlaSil
  4. ''Düşünsenize kimi, neyi istersem saniyesinde evime davet edebiliyorum.'' demişsiniz.Bende payıma düşeni almak istiyorum.Size hayranlık duyan bu kişiyi de bir gece misafir edebilirmisiniz ? :)

    YanıtlaSil